28 Ağustos 2014 Perşembe
yar..
Yar ben senin ehli-keyf gurbetine varamadan her gidiş olasılığına bir tas su döküyorum ardın sıra akıl yollarıma, çarçabuk dönesin diye... Ardından ırmakları, denizleri dökeceğim ey yar, yerin de yurdun da yüreğimde açtığın yaradır...
22 Temmuz 2014 Salı
Kaybetme korkusu diğer tüm duyguları siker...
Eskiden daha çok kafaya takardım bir seferlik geldiğim bu hayatta seninle olamayacağıma. Sonra yeniyetme ölümlerle ayrılanları gördüm... Şimdi başka bi yerde de olsan nefes alabildigini, mutlu oldugunu bilmek yeterli gelebilecek kadar yavşak bir kivama geldim. Mecbur bırakıldığımız herşeyin iyi yanına sığınıyormuş insan. Ölenler de gidenlerde huzurlu olsunlar, insan kalbinin sağ yanına bir taş sol yanına da bir kum torbası bağlayıp tüm yokluklara katlanmakla ömür geçirmeyecekte ne yapacaktı ki?
21 Temmuz 2014 Pazartesi
hediye paketi giriş bölümü
Onunla bunca yıldan sonra tekrar görüşmemizdeki ayrılığı giriş, gelişme, sonuç kısmına ayırmıştım edebiyat kurallarına ve onun hediye kaidesine uyabilmek için. Çünkü o ne zaman hediye verse hep giriş, gelişme ve sonuç hediyeleri olurdu. Bu hediye şimdiye kadar verdiği hediyelerin en acısı olacaktı ve giriş kısmı bu gece verdiği haberle tamamlanmış bulunuyordu. İlk kez güzelce süslenmiş bir paket değildi ve içinden seni seviyorumlu, gülen yüzlü kekler ya da perili kolyeler çıkmamıştı. Zaten dediğim gibi ortada pakette yoktu. Buz gibi bir haberi karnesindeki tüm dersleri pekiyi getirmiş bir çocuk sevinciyle veriyordu. Kmler geliyor diye bağırıyordu yumuk göz çocuk pekiyileriyle. Okulu sevmez sanardım ama karne işi onu mutlu etmiş gibiydi. Aynadaydım ve 1. evre kanser hastası gibi saçım, kaşlarım, kirpiklerim dökülmüş gibi çırılçıplaktı yüzüm. Gülüşümü de sevmemiş demek ki daha çok ağlatacaktı.
Hep iyi ol sen yine de...
Hep iyi ol demiştim. Sonra herkesi boşver lanet olsun sen iyi ol, bak keyfine demiştim. Geri gel sonra beni üz anlamıştı. Kızamadım, kıyamadım da. Artık orada oturup içmeyecekti çünkü. Üstelik bizi çok seven tekelde kapanmıştı. Her şey değişiyordu. Ben değişemiyordum.
15 Haziran 2014 Pazar
mandalina kokusu
Ben bu yazıyı 5 ay önce yazmışım ve unutmuşum. Demek ki her şey unutulabiliyormuş.
Mandalina kokusunu sever misiniz bayım? Ben severmişim. Doğduğumdan beri oturduğum evde
günde en az 2 kez mandalina ağacının yanından geçmeme rağmen bu güne dek hiç onun kokusunu
sevdiğimi kendime söylememişim. Kendimin de haberi yokmuş aşk olsun! Olsun mu? Neyse
mandalina aşkı olsun. Az öncesine kadar da soda şişesini anahtarlıkla açabildiğimi bilmiyordum.
İnsan çaresizlikle savaşmak için bin bir yöntem deniyor. Doğayı bozmadığım sürece sorun olmadığını
düşünüyorum da. Dahası ne olacak peki bu mevsimin hali? Erikler çiçek falan açmaya başladı
şimdiden şubat soğuğunun gelip kıracağını bilmeden. Belki de derdimize çare bir çiçek. Dedim ya
bir mandalina ağacımız var diye daha mandalinaları var mı onu bile bilmiyorum doğuştan küs gibi
bir şeyim ben o ağaca. İnsan bir kez bir mandalina koparıp yemez mi? Yemez efendim, gidenleri
hatırlatan hiçbir şey yenmez, giyilmez, sevilmez. Siz efendim hiç sevdiğiniz bir şeyi sadece anısı
için hiçe saydınız mı? Ben birçok şeyi saydım. Köşe başlarını yok saydım, otobüs duraklarını yok
saydım, sevmediğim sinema salonu bile var efendim. Bu arada şey ayrı yazılıyor. De'nin ayrı yazılışı
bazen ne kadar garip geliyorsa şeyin ayrı yazılışı da o kadar garip geldi birden. Peki on beş heceden
uzun cümleler kurmaya gerek var mı? Sıradan bir kahveyi özlemekle uzaklığının bile ne olduğunu
bilmediğin birini özlemek arasında ne fark var? Giden o değilmiş gibi gelmesiyle, gelen o değilmiş
gibi gelmesi arasında sıkışmak üzerine düşünmenin ne faydası olur? Olur mu? Hem bir de giden o
değilmişken, ama o gelmiş gibi yapıp sonra gitmişken. E bu benzerliği sakın birbirine benzetmeyim
ben çok ayıp olur. Sevilmeyen kadın rolü hep mi bana düşer? Bir iç sesim var ki efendim bu bahsi de
kapa bu cenazeyi de kaldır diyor. Ama bayılmış olmandan korkuyorum efendim bir ses ver adıma
dair? Ne olurdu gözlerimi açtığımda bir çatı katında yan yana olsaydık.
Demiştim o tarihlerde ama artık
demiyorum!
Mandalina kokusunu sever misiniz bayım? Ben severmişim. Doğduğumdan beri oturduğum evde
günde en az 2 kez mandalina ağacının yanından geçmeme rağmen bu güne dek hiç onun kokusunu
sevdiğimi kendime söylememişim. Kendimin de haberi yokmuş aşk olsun! Olsun mu? Neyse
mandalina aşkı olsun. Az öncesine kadar da soda şişesini anahtarlıkla açabildiğimi bilmiyordum.
İnsan çaresizlikle savaşmak için bin bir yöntem deniyor. Doğayı bozmadığım sürece sorun olmadığını
düşünüyorum da. Dahası ne olacak peki bu mevsimin hali? Erikler çiçek falan açmaya başladı
şimdiden şubat soğuğunun gelip kıracağını bilmeden. Belki de derdimize çare bir çiçek. Dedim ya
bir mandalina ağacımız var diye daha mandalinaları var mı onu bile bilmiyorum doğuştan küs gibi
bir şeyim ben o ağaca. İnsan bir kez bir mandalina koparıp yemez mi? Yemez efendim, gidenleri
hatırlatan hiçbir şey yenmez, giyilmez, sevilmez. Siz efendim hiç sevdiğiniz bir şeyi sadece anısı
için hiçe saydınız mı? Ben birçok şeyi saydım. Köşe başlarını yok saydım, otobüs duraklarını yok
saydım, sevmediğim sinema salonu bile var efendim. Bu arada şey ayrı yazılıyor. De'nin ayrı yazılışı
bazen ne kadar garip geliyorsa şeyin ayrı yazılışı da o kadar garip geldi birden. Peki on beş heceden
uzun cümleler kurmaya gerek var mı? Sıradan bir kahveyi özlemekle uzaklığının bile ne olduğunu
bilmediğin birini özlemek arasında ne fark var? Giden o değilmiş gibi gelmesiyle, gelen o değilmiş
gibi gelmesi arasında sıkışmak üzerine düşünmenin ne faydası olur? Olur mu? Hem bir de giden o
değilmişken, ama o gelmiş gibi yapıp sonra gitmişken. E bu benzerliği sakın birbirine benzetmeyim
ben çok ayıp olur. Sevilmeyen kadın rolü hep mi bana düşer? Bir iç sesim var ki efendim bu bahsi de
kapa bu cenazeyi de kaldır diyor. Ama bayılmış olmandan korkuyorum efendim bir ses ver adıma
dair? Ne olurdu gözlerimi açtığımda bir çatı katında yan yana olsaydık.
Demiştim o tarihlerde ama artık
demiyorum!
9 Mayıs 2014 Cuma
Bilmek istemediğim felsefeler var
İnsanlara derdinizi anlatmayın. Ve bir kızı hiçbir zaman ağlatmayın derler.
Konuya böyle girmemi felsefeci ôğretmenimden öğrendim. Hayat felsefeyi olmadık zamanlarda öğretti bana. Hiç yadırgamadım. Hiçte yargılamadim. Artık önemsemiyorumda. Birde ah şu ucube kalınış olmasa iyiydi de, değil işte. Kötü... Öyle bira masası etrafında geyik muhabbeti yoktur her zaman bende efendim. Anlamam zaten teknoyla götü başı dağıtma hallerinden. Sahil olsun efendim mümkünse, iki dublede oldumu iyi. Mezesinde de değilim. Bu konunun felsefe ile alakası yok, hatta edebiyatla da yok. Matematik dersen, öğrendiğim zamansız felsefeleri çarpacak kadar iyi bir çarpım tablomda yok. Aslında çarparım çarpmasına da iş çıkartmaya gelince zor oluyor. Hem insan onca emekle topladığı iç acılarını bir çırpıda çarpıp çıkartması için profesör olmalı sanırım. Demiştim, felsefem, edebiyatım, matematiğim ve bilimum derslerim iyi değildir. Resimle de aram yoktur, bu yüzden gülerken fotoğraf çekilmedim hiç desem ayıp olur. Hayat bana, al gülümse denilecek çok az sayıda poz verdi, bende o zamanlarda hep arkamdan dönen oyunlara güldüm. Zaten gülmekte yakışmıyordu, denedik, olmadı. Ben gülümseme derdinde de değilim efendim. Hem keçi inadımda işlemez pek kendime. Prensip olarakta zamana falanda bırakmam, olmuyorsa siktir ederim. Tez canlıyım efendim. Ayrıca o sabreden dervişi de hiç samimi bulmuyorum. Şimdi olan yada olmayan ama göstermemekle ısrar ettiğiniz o sevginizi iyi saklayın. Mezarınızda götünüze sokarsınız.
Amma ve lakin felsefe öğretmenim sanırım hiç olmadı, hiçte felsefe okumadım. Edebiyat hakkında tek bildiğim bol bol söylenen o yalan cümledir. Şimdilerde gizli öznesi hala kayıp. Ve matematiği oldum olası sevmedim, sevmeyeceğim. Toplanacak pek bir umudum yok, çıkarıp çarpacaklarımı da affettim gitti. Azad etmek iyidir efendim. Azad ettim sizi.
İnsanlara derdinizi anlatmayın ve hiçbir dertlerini dinlemeyin. Çünkü değmiyorlar. Değmiyorlar iki anlamda yazılır;
Ya verdiğiniz değere erişememişlerdir, ya da teni tenime değmedi yazsam o sınav kağıdına genede 0 verirmiydin edebiyat öğretmenim?
23 Nisan 2014 Çarşamba
Mistiklenemedim tam anlamıyla
Somutlaşmaktan oldum olası ölesiye korkmuşumdur. Her bir yaşananın içine az mistik şekerleme koymak gibi bir tutardayım. Düpedüz yaşamanın bir ölümcül hastalık olduğuna inandığımdan beri rengarenk, saça savura yaparım en basit eylemlerimi. Aslında ortaokuldan beri de korsan kitap almamıştım. Taa ki kardeşimle motosiklet turunda kendimi inciraltında bir kitap çadırında bulana kadar. Kafamın alkolsüz güzel olduğu anlardan biriydi ki (kafam daima alkolsüz güzeldir de pek kimse bilmez) hayvani bir kitap hastalığımla 4 kitabı motosikletin bagajına attım. Bu salaklığı yaptığıma inanamıyorum bir mistiklik uğruna :) çünkü bugün bitirdiğim "yedi evin sırları"nın en sırlı kısmını ki emin değilim ama sırlı bi şekilde eksik sayfalara gömdüm :) aferin yine bana! Hamarat gözdenin hatırlattığı şarkıyı söylüyorum bu arada çaktırmadan "oldumu şimdi oldu mu ya?" Emeğe saygı adına her ay düzenli olarak madden düzüldüğüm kitap siparişlerime dönüyorum. Ulan kapitalizm en çok bu devrede anana avradına küfür ediyorum senin. Kitapların ücretsiz dağıtıldığı bir dünyaya dönmedikçe o hıyarca yorumları okuyup okuyup lanet edeceğiz bilinçsiz kullanılan sosyal medyada. Teröre ve milli savunmaya harcanan paramızın matbaalara harcandığı bir dünya dileğiyle... Eğitim şart...
3 Mart 2014 Pazartesi
7 Şubat 2014 Cuma
peki
Mutluluk masal mutsuzluksa öyküdür demiş Tolstoy abimiz. Ha kitabında okuduğumu yada
okuduğum yerini inanın hatırlamıyorum çünkü okumam gereken sıfır kitapları hala kütüphanemde
beni beklerken ben onu yeni yetme bikaç yazarın kitabıyla aldatmakla meşgulüm. Sırf içinde en
sevdiğim kelime geçiyor diye netten siparişimi hazırladım dün. Kardeşimin sevgilisinin bıraktığı kitabı
okuyorum son 2 gündür çize çize okumuş. Yorumlar falan yazmış. Çizmediği yerleri benim seçtim
daha uygun olduğumdan. Çok çabuk okudum aslında ama dün çıkarken şirkette unutmuşum bütün
metro boyunca onca boş yer varken oturmadım ayakta müzik dinledim. Trende müzik ayakta dinlenir
kitapta ayakta okunabilir ama oturarak da okunabiliyor. Tabi ben kitabı yürüyerek de okuyabiliyorum.
Kendimi bu konuda da tebrik edebilirim. Bu ara pek bi tebrik ettim kendimi gelen giden adına.
İstifimi bozmamayı nasılda öğrenirmişim yerim ben beni yaa. Şimdi yine o herkesten bahsediyoruz
eski bir arkadaşla. Herkesi allah bildiği gibi yapsın bence. Ya da yapmasın kıyamadıklarım olabilir.
Unutmaya kıyamadıklarımın son kokusu kalıyor sonra o da kalmıyor. Bu sefer riske bile atmadım
kendimi maşallahım var. ilk fırsatta bi kahveli vanilyalı mum aldım. Yakmadım henüz ama bütün
gün beynimi uyuşturacak bi kokusu var yoksa çalışamazdım koku riskinden. Ama yine de kokusunu
baharın değişmem terine. Şu an çok manalı bir şarkı çıktı adını bilmiyorum ama ses pinhani diyor
ki ama ben çok çok aşığım sana. Aşık olmak kadar boktan bi duygu yaratılsaymış onu seçermişim
düşünmeden. Çünkü bazı insanların kokusunu elinden atmak için derini yüzmek gerekiyormuş.
Oooo şarkıya bak. Gaza getirseymiş… halbuki sabah İsmail yknın şarkıları kadar manasız bir girişle
güne başlamaya söz vermiştim. Bükmeyim bari dudağımı da kahve suyu koyayım. Kahve iyi gelir.
Kahve içtiklerimle mutlu olduklarıma inanmıyorum artık tabiki. Az öncede sohbette dediğim gibi
gözbebeğine göre değerlendirme yapmam kadar saçma bişey yokmuş bu hayatta. Hatta saç şekline
göre bile yorumlanabilirdi bir insan ah bak bu çok akılı, bu çok salak, bu aldatır, bu yapmaz… alkolü
bırakmazsam her içişimde nerde olduğunu bilmesem de gözlerini öpmeye devam edeceğim. Dün
akşam yine gözlerinden öpmüşüm, aslında kolunun en iç beyazı daha güzel öpülür de öyle ulu orta
öpemiyor ki insan o en beyazı. Çok salağım sanki gözlerini öpebiliyormuşum gibi konuştum ya bu
daha da komedi oldu. Of ya yazmıyorum peki.
Peki demek üzüldüm ama belli etmek istemiyorum demek. Gitme ama bunu söyleyemiyor dilim
demek… anla demek… sev demek… bil istedim demek…
5 Şubat 2014 Çarşamba
belkide delirdim
Şimdi çok tırt bir şarkı olduğunu söyleyemiycem ama çokta iyi olduğunu düşünmediğim bir şarkı dinliyorum. ‘’çoktan ölmüş bitmiş aşkı mezardan çıkarıp öpmek ister ‘’ diyor. Bide ‘’ben sana nasıl uyduysam aşkın yalanmış, kollarında uyumuşum hepsi rüyaymış’’ diyor. Tanrım yine mi yahu ölenlerin cenazesi bana kaldı? Of kendimi gassal gibi hissediyorum. Neyse ki elindeki meyyit olmaktan son anda feragat ettirildim. E hadi o zaman bu cesedi de yıkayıp gömek mi panpa? Merhumu nasıl bilirdiniz cemaat iyi deyin lan gene de kötü derseniz ağzınıza sıçamayan??? Zaten lanet radyo 3-5 kanal çekiyor birinde mehter marşları, diğerinde dini sohbetler diğer 3-4ünde de eh olabildiğince dinlenesi şeyler diyebilirim. Geçen gün saçmalık olsun diye okuduğum i.k. aöf sınavına yine bi gece öncesinden akşamdan kalma halde gittim. Bence sorun bende değil aöf sınav tarihlerinde hani bunu ramazanın kadir gecesi bile yapsalar denk geleceği tek şey sarhoşluğum olur diye düşünüyorum. Neyse öyle böyle gittim felaket yağmur yağdı. Ege üniversitesi kampüsündeydim ama van gölünde yüzüyormuş gibiydim. Patika kenarlarına basarak yürümekten deliriyordum az daha ki bi sonraki patikanın da aynı olduğunu görünce durdum. Arkamdakine yol vereyim derken baktım pişmiş kelle gibi gülüyo bende gülümsedim. Hem gülümsedim hem kızdım. ‘’Buyrun’’ dedim ‘’Yok siz önden buyrun düşerseniz tutarım’’ demez mi? Ulan sen kimsin de ben düşersem tutacakmışsın? Ya da düşmekten iyi midir acaba çokta sempatik falan filan derken ben gene aynı ben kenardan yürüyim derken tüm paten kabiliyetini yitirmiş patenci gibi kay… ama istifini hiç bozma… bodozlama ağzımı açmadan bileğime kadar suyun içine girdim deniz kenarındaki balıkçılar gibi yürüdüm gittim. İşte allahta benim belamı veriyor böyle durumlarda bence. Çünkü hep allahım belamı vericeksen en güzel yerinde ver derim ve duam kabul olur. Şimdi ananem yaşasaydı püüü elalemin adamına gülümsedin mi yazıklar olsun derdi. E ananeciğim sizin döneminizi yaşamak için elime bi testi alıp kampüsün göle dönmüş patikalarından su mu doldurayım da yiğido gelsin de su istesin. İstese kaç yazar ki yağmur suyunu bırak şehir suyunu içemez durumdayız. Bu ara cidden 2. Kata damacana ve tüp çıkarıcam diye geberdim. Tanrım bütün pis sular ve pis duygular döneminde doğmuş olmak ne boktan bişey yahu. Hani doğdukta neden bazı bazı çok yüksek bi binadan atlamışımda ölmemiş gibi hayatıma devam etmek zorunda kalıyorum? Hiç marjinal olamadım tanrım. Ama neden marjinal kadın sonuçları yaşatmakta ısrarcısın? Yurdum erkeği; marjinal kadına herkes benzemiyor diye aşık olur, herkese benzetmek için evlenir, benzetemezse de boşar. NET! Benzetse de boşayanları var öküzler, domuzlar. Tanrım beni yine de marjinal kaderinden sakın ki daha boktan bi halde hayatıma devam etmeyim. Zaten hep bu sebeplerden uyku düzenim yıldız tilbenin dansı gibi oldu. Geç yatar erken kalkar metroda yolda esneyerek kitap okur haldeyim. Ama olsun bir gidiş buralara gelişimi sağladıysa iyi olmuştur belki de. Neyse geldim geldim ama eski satırlarıma benzeyecek bir satırım bile olmayarak geldim. Hayırlısı be gülüm. Öptüm kollarının en iç beyazından.
30 Temmuz 2013 Salı
16 Temmuz 2012 Pazartesi
7 Ocak 2012 Cumartesi
kayığım..
kötü zamanlardan geçtim geldim iyi zamanlara yolculuğum bitmemiş meğer kayığımın küreklerini gökkuşağına doğru çekmeye devam ediyorum.. güçlü kollar yardım etmek ister gibi batırmaya kalktılar, dengesi bozuldu kayığımın sendeledi, deniz yosunlarını öptü.. ama yüzüyor batmadı henüz.. gökkuşağına kadar su bile dolsa içi kova kova boşaltacağım, kovalar bunun için var!
15 Aralık 2011 Perşembe
allahım
13 Aralık 2011 Salı
__
çünkü içimde bi mutlu yaratık var ulan nolursa olsun hortluyo hani ölsem öbür tarafta cehenennemde hortlayıp bana aaa ne güzel sıcacık bak hep üşürdün anemi salak dicek sanki =)))
29 Kasım 2011 Salı
_
Çünkü pislik içindeki şatafatın dışındaydım ben, ellerimi yüzümü gökyüzüne sürer sonra gelirdim yanına.
o adam
ağladığımı ona söylemeyin. sakın ona, ondan başka bir adam için ağladığımı söylemeyin. yanına biraz daha geç gelebilmek, biraz daha geç ölebilmek için o adama aşık olduğumu anlatmayın. o adamın bıraktıkları için, anıları için çok içtiğimi, daha çok kadeh kaldırdığımı, kendimi kırdığım yerde gözyaşı denizimi farketmeyip boğulduğumu, ağzımı bozup içimi kurcalaya kurcalaya hatamı aradığımı ne olur anlatmayın. emanet ettiği anne göğsüne başımı gömüp eşşek gibi ağladığımı, onu da üzdüğümü anlatmayın.
13 Kasım 2011 Pazar
gitmeseydin
babacığım şu an senin dölleyip bıraktığın kalbimi gebertmekle meşgulüm affet beni ama senin boşluğunu dünyadaki hiçkimseyle dolduramadım. sevdim inandıramadım. ben hep senin yokluğunda yaşayıp sana ağladım. herkesi senin yokluğunda yok ettim. ne vakit biri karşımda çatal tutsa senin o bilmez ters tutuşun geldi aklıma. musluklar bozuldu evimizde bıraktıklarınla hem bozdum hem yaptım. hayatımı da öyle yaptım bıraktıklarınla hem bozdum ama yapamadım. şevkatli eller yüzümde gezdiğinde yüzümü çevirdim yoksaydım ellerini ellerin elleri yerine koyamadım. kim için ağladım bilemedim durdum devamını hep sana saydım. içim çürüyor babacığım bıraktığın evi ne yapsam sensiz ev yapamadım en sonunda bir ahır bir ahiret saydım. çok bencilce diymi gitmeysedin demem? ama gitmeseydin. elimde son nefesi vermeseydin. sen bir nefes ben bin nefes verdim.
27 Temmuz 2011 Çarşamba
iyi geceler..
içmeden sarhoş olayı hayalini kurarak öğrendim az zamanda. tahmin edebileceğinden daha az zamanda.. giderken bir sigara paketi bırakmışsın saol. annem akrabağlara hatıran diye dağıtıyordu elinden aldım. kudurduğum zamanlarda tek tek içiyorum son 2ye düştük. kararmış beneklenmiş sigaralar artık senin gibi.. son defada marka değişikliği yapıp az iyisinden almışsın, kendine bir güzellik sanırım. ya böyle işte sokaktaki ses hırsız yada hayalini uydurduğum hırsız.. değilmiş çöp toplayıcı takır tukur yaparken çocukluğumdaki gibi korkuttu çıkıp dövesim var.. sövmeyide sağlam öğrendim aslında daha çok sövesim var ota boka. gelmiyeceğini biliyorum artık bana bunu söyleyenlere de sövesim var. sen gibi az sesli ama pek içten.. uyu bıraktığın ıvır zıvırla burda uyunmuyor. saatin durmuş ama pilini değiştirsem o bile tıkırdamaya başlar. seslerden de sessizlikten de nefret ediyorum be adam. çöp toplayıcıları daha da ses ediyor sabah oldu sanırım ya da olacak. son 2 tek sigarayı hiç içmiycem bunun için uyumam gerek. horlamanı hayal ederek uyuycam iyi geceler..
senden nefret etmem gerek
Yaşamın boyunca tüm dilediklerimi hatta fazlasını verdin, bir şeyi unutup gittin; kendinden nefret ettirmeyi evet gerçekten çok istiyorum senden nefret etmeyi şu an ve bundan sonra varolmayışından nefret ettiğim kadar senden sana hitap edilen tüm kelimelerden nefret etmek istiyorum. Her taşın altından çıkma artık beynimi bana bırak lütfen.. nolur.. seni çok özlüyorum gitme yinede
16 Kasım 2010 Salı
bi kerecik daha kimsem olsan?
ben geldim.. kızın..
hoşgelmedim.. hoştagörmedim..
ağrıların yokken bu yatmak niye?
azcık doğrulsan elini versen..
git babanın elini öp dediler
öldü diyemedim gitti diyemedim
bayram gelmiş bilemedim baba
ben geldim baba
kıyamadığım ellerini öpmeye
doyamadığım kokunu duymaya..
öyle çok uzaktan değil amma
yorgun geldim
hediye bıraktığın bayramlardan kaçtım
namazsız sabahlardan..
pabuçlarımı bırakıp başucumda,
mendillerimi savura savura geldim
olur ya bi ihtimal
duyarsın, ses edersin
yasemin der su istersin diye geldim
belki sende özlemişsindir diye geldim
saçlarım belimde çok uzadı bak
sen seversin, öpersin diye geldim
kimselerin ellerini öpmeden geldim
elini veremezsen
taşını öpeyim başıma koyayım diye geldim
kimsem yok benim baba
kimsem hep sensin diye geldim
alıp götüreyim
evimize dön diye geldim
yetişemediğin bayrama
bi kerecik daha olsun
yetiştireyim diye geldim..
çiçek açmış taşın toprağın baba
bi çiçeğin de ben olayım diye geldim
kalk baba gönderme sensiz bu bayramlara
kalk baba kaçıncı bayram bilsen..
ah gene unutmuşsun hesabı..
bilsen yapmazdın sen baba
yazına yüz sürdümde geldim,
yazgıma ah ettimde geldim..
beni yetim bayramlara bıraktın baba..
hoşgelmedim.. hoştagörmedim..
ağrıların yokken bu yatmak niye?
azcık doğrulsan elini versen..
git babanın elini öp dediler
öldü diyemedim gitti diyemedim
bayram gelmiş bilemedim baba
ben geldim baba
kıyamadığım ellerini öpmeye
doyamadığım kokunu duymaya..
öyle çok uzaktan değil amma
yorgun geldim
hediye bıraktığın bayramlardan kaçtım
namazsız sabahlardan..
pabuçlarımı bırakıp başucumda,
mendillerimi savura savura geldim
olur ya bi ihtimal
duyarsın, ses edersin
yasemin der su istersin diye geldim
belki sende özlemişsindir diye geldim
saçlarım belimde çok uzadı bak
sen seversin, öpersin diye geldim
kimselerin ellerini öpmeden geldim
elini veremezsen
taşını öpeyim başıma koyayım diye geldim
kimsem yok benim baba
kimsem hep sensin diye geldim
alıp götüreyim
evimize dön diye geldim
yetişemediğin bayrama
bi kerecik daha olsun
yetiştireyim diye geldim..
çiçek açmış taşın toprağın baba
bi çiçeğin de ben olayım diye geldim
kalk baba gönderme sensiz bu bayramlara
kalk baba kaçıncı bayram bilsen..
ah gene unutmuşsun hesabı..
bilsen yapmazdın sen baba
yazına yüz sürdümde geldim,
yazgıma ah ettimde geldim..
beni yetim bayramlara bıraktın baba..
29 Eylül 2010 Çarşamba
..
onca zaman kurmayı başaramadığım cümlelerin yansıması var gözlerinde avuçlarıma düştükçe amin gibi sürüyorum yüzüme..
8 Eylül 2010 Çarşamba
yinemi bayram?
her bayram arifem böyle olur.. bi yanım bezgin, küskün, suskun, acıyı kemiren diğer yanım asi, saldırgan, meydan okuyup hesap soran..
sen hangi yarıma aitsin bilemedim.. başucu yepyeni pabuçlu uyku sefası sabahı elini öpmeyi bekleyen yaseminmi? yoksa öpmeye kıyamadığım elinin yokluğunu koynuna alıp arife bitesiye kadar metastaslara küfür edip göz çürüten yaseminmi?
sen hangi yarıma aitsin bilemedim.. başucu yepyeni pabuçlu uyku sefası sabahı elini öpmeyi bekleyen yaseminmi? yoksa öpmeye kıyamadığım elinin yokluğunu koynuna alıp arife bitesiye kadar metastaslara küfür edip göz çürüten yaseminmi?
24 Mayıs 2010 Pazartesi
. .. ... .... ..... ......
üç noktalardan üç virgüllerden vazgeçeli pek uzun olmamıştı
zaten noktalarla aram hiçbir zaman iyi değildi
ama pazar kahvaltılarını hep sevdim.
hoşgeldin o zaman
çay, peynir ve şeker gibi bir öpücük var menümde.
umarım hayat boyu tüm pazarlarım bu rahatsızlıkla geçer
verdiğin bu huzur ve mutluluk rahatsızlığından dolayı teşekkür ederim
seni seviyorum
23 Mayıs 2010 Pazar
hoşgeldin huzurum
senmiydin huzur yoksa ara ara masumca bakışınmıydı çözmek imkansızdı,,, önemi yoktu ki huzurdu bana gelmişti, hoşgelmişti,,,
12 Ocak 2010 Salı
derin,,,
bellidir kırık aynaya yansıyan yüzün
görülmemiş ama aşina
bilinmemiş ama tanıdık
düş gibi hayal gibi
bir görünür gölge gibi ama sessiz
yazmaya yeltenmiş eller kalemlerde
okunmuş ama yazılmamış gibi
güçlü bir tahmin gibi
seçici bir kudret
kayıp bir zaman dilimi
kırık kırsık cümleler
yarım yamalak kelimeler
herşeyi tam anlatacakken susmuş
tam yazacakken kalem tükenmiş
şimdi sen yaz yazgının masalını
sen çiz çizginin gidisini
masada herşey,,,
tükenen kalemler, hayalet kağıtlar
sen seç bilinmez zamanlar
öldür göm, yak savur,,,
15 Eylül 2009 Salı
(,,,) (...)
ne zor seni sana anlatabilmek
tam yazmaya yeltenirken
beynime çakılan sorguların
içime çöken yürek acım.
seçilmemiş yaşayışın kayıp zamanındayım
isyanlarım ibadette bu gece
gözyaşlarım nöbet voltasında sessiz ama ritimli...
ben diye başlamaya hakkettiğim cümleler yok
tüm adımlarımın önünde sen
boylu boyunca kıvrıldığın köşeler.
konuşmaya kalksam düğümlenecek sözler
yazmaya kalksam kanayacak kelimeler.
üç virgüller, üç noktalar.
(,,,) (...)
dinlence susuşlarım
kayıp keyfe keder salışlarım
benleri sıralayıp beni buluşlarım
kırık dökük göze aşina çapraşık cümleler
imlaya kafa tutan üç noktalarım, üç virgüllerim
(,,,) (...)
kör olurdum dinlerken nefesini,,,
bi sigara daha yanıyor parmaklarımda
çocukluğum geçiyor önümden selamsız
korktuğum yollar, koştuğum sokaklar
5 yaşımdaki gibi saklanışım çıkmazlarda
ne zaman sıralasam kayboluşlarımı
gözlerin düşer aklıma,,, gözyaşların
çocukluk ya,,,
hınzırca tutmaya çalıştığım gözyaşlarım...
tam yazmaya yeltenirken
beynime çakılan sorguların
içime çöken yürek acım.
seçilmemiş yaşayışın kayıp zamanındayım
isyanlarım ibadette bu gece
gözyaşlarım nöbet voltasında sessiz ama ritimli...
ben diye başlamaya hakkettiğim cümleler yok
tüm adımlarımın önünde sen
boylu boyunca kıvrıldığın köşeler.
konuşmaya kalksam düğümlenecek sözler
yazmaya kalksam kanayacak kelimeler.
üç virgüller, üç noktalar.
(,,,) (...)
dinlence susuşlarım
kayıp keyfe keder salışlarım
benleri sıralayıp beni buluşlarım
kırık dökük göze aşina çapraşık cümleler
imlaya kafa tutan üç noktalarım, üç virgüllerim
(,,,) (...)
kör olurdum dinlerken nefesini,,,
bi sigara daha yanıyor parmaklarımda
çocukluğum geçiyor önümden selamsız
korktuğum yollar, koştuğum sokaklar
5 yaşımdaki gibi saklanışım çıkmazlarda
ne zaman sıralasam kayboluşlarımı
gözlerin düşer aklıma,,, gözyaşların
çocukluk ya,,,
hınzırca tutmaya çalıştığım gözyaşlarım...
6 Eylül 2009 Pazar
hasta ruh
ruhani gece nöbetleri, beynimi kemiren aşifte tırtıllar. şekli bozuk küllüklerime yakışkan sönmemeye direnen zehirli izmaritler. ne kadar güçlüsünüz vücudumun asil katilleri? savaşıyorsunuz... çabalıyorsunuz... direniyorsunuz... kabul edin! gücünüzün vuruş ölçümü bazının on katı yenilmez hastalığım var benim. ruhumda... en derin kuyuda sahibim; göremez, duyamaz, dokunamazsınız... metastaza yüz tutmuş çoklu hücrelerim var. orda tam içimde vücudumun dışında, ruhumda... göremez, duyamaz, dokunamazsınız. katranı o yakıp çektirir ve kimliğini bile tanıtmadan empoze eder zehrini. haydi savaşın durmayın! şoke etkisi yemiş yamuk eşgaller. az daha,,, azıcık daha zaman var bu cehennemde. kaçış yok, teslim oluş yok sevgili düşman. kırdığınız kelebeklerin kanatlarına gözyaşlarımı mayaladım... yürüyorum üstünüze, kaçmayın! henüz güçlüyüm. çok hücreli bir ruhum. ve bölünerek geliyorum... azıcık sabır!
3 Eylül 2009 Perşembe
tiksinç
dünyayı kirleten bizleriz...
sevgiyi, mutluluğu, dostluğu soyut yada somut tüm güzellikleri.
işte buna inattır o sevmediğin gereksiz fazlaca susuşlarım.
keyfekeder sıkıntılarına asla çare bulamayışlarım.
al işte senin olsun flu tadında, çarmıha gerilmiş hayatın.
ben vazgeçtim yalanlarını koynumda biriktirmekten
ve acı bir savaştı yenilgiye uğradığım.
hey...
bıraktım seni diyorum...
bıraktım yeniden seni ...
o nasır tutmuş şakşakçılarının ellerine.
eskisi gibi ol, mutlu gibi ol,
hayal ettiğin saf ve güzelliği ömrünce yaşatamadın sen!
ve ben seni inandıramadım yürek istenen mutlulukların varlığına...
çok oldu seni geldiğin yere emanet edeli...
sevgiyi, mutluluğu, dostluğu soyut yada somut tüm güzellikleri.
işte buna inattır o sevmediğin gereksiz fazlaca susuşlarım.
keyfekeder sıkıntılarına asla çare bulamayışlarım.
al işte senin olsun flu tadında, çarmıha gerilmiş hayatın.
ben vazgeçtim yalanlarını koynumda biriktirmekten
ve acı bir savaştı yenilgiye uğradığım.
hey...
bıraktım seni diyorum...
bıraktım yeniden seni ...
o nasır tutmuş şakşakçılarının ellerine.
eskisi gibi ol, mutlu gibi ol,
hayal ettiğin saf ve güzelliği ömrünce yaşatamadın sen!
ve ben seni inandıramadım yürek istenen mutlulukların varlığına...
çok oldu seni geldiğin yere emanet edeli...
20 Ağustos 2009 Perşembe
melek...
7 Ağustos 2009 Cuma
yazgı... benim yazgım...

bilinmeyen denklemin anlaşılmayan sorgusu yazgı. benim yazgım... yazgım kırık güvercin kanadına bağlanmış satırlar...
gökyüzünde acımasızca vurulup masum güvercin kanadıyla toprağa karışan yazgım...
kesik parmaklı acınası eller...
her harf her kelime kan damlayan ellerden ustaca seçilmiş bölük pörçük okunası ziyan 3 satır. 3üde ayrı katedrallere gömülmüş kolu kanadı kırık yazgı...
mekruh bi eyleme kastedilmiş güvercin kanadına bağlı sararmış bir kağıt cesedi.
üzeri hunharca kazınarak dövmelenmiş 3 serice sunulmuş bir kağıt cesedi...
yanına düşmüş oyuk bi kaç balkabağı katil eşgalleri...
yanına düşmüş oyuk bi kaç balkabağı katil eşgalleri...
ellerimden, gözlerimden sakındığım içi uçuk balkabağı failler.
rüyalarımın rastlantılarından kucak kucak kaçırdığım eşgaller,
varoluşuma sebep olan kelebek tılsımına böcek ilacı karıştıran eşgaller,
kanadımı koparıp kıs kıs gülüp sessizce kaçan eşgaller...
taptığım kahramana layık sanıp pelerin taktığım eşgaller...
ve ardında kısa kısa yakınıp yokolmaya yüz tutup tekrar doğmama sebep olan duygu artıkları. anı bölgemi beynimden aldırıp yok edebildiğim ama 2 sokak öteden kokusundan tanıyabileceğim
ölü eşgaller ve uzay çöplüğüne attırdığım o yalan duygu artıkları.
ölü eşgaller ve uzay çöplüğüne attırdığım o yalan duygu artıkları.
yazgıma kalem sürmüş kanlı fail elleri...
ben hala yüreğimin acısını değil yüzümün rengini bile hatırlamadığınız maktülünüz kukla peri.
ah bana ve doğrulara kulağı kapalı katillerim...
hilelerle kazandığınız zaferlerde en mızıkçı oyun sakinlerim.
yazgımın usta emektarları...
acı acı en acı olan; nötürleşmiş duygularla rastlaştığım balkabağı siluetleri...
neyi canlandırdınız bu anlamsız oyunlarda?
neyi canlandırdınız bu anlamsız oyunlarda?
balkabağını da sevmem ki ben?
çıkardım hepinizin pelerinlerini...
ben artık,
o günahsız insanların masum suratlarının yere düşen parçalarını çiğneyerek dolaşmaktan sıkıldım...
2 Temmuz 2009 Perşembe

hayatı yaşamaya değer kılmaya çalışmak çevrene zarar vermemektir bu yüzden tanrıya inancımı kaybederken son demimde bana öyle bir sabır verki sana inanayım diye adi bi şart koştum... beklediğimden fazlasını verdi... o günden beri çakıl taşları toplayıp denize geri atıyorum, kalanların ardından yaşamanın başarısı ile...
1 Temmuz 2009 Çarşamba
atom karıncayla arı mayanın perisi

p_ hep böyle sıcacıkmı olurdu ellerin?
b_ evet ben hep senin sıcacık uyuman için yanındaydım
p_ biliyorum biz hep güzel uyurduk seninle hiç çekinmeden kanepenin birine kıvrıldımmı üstümü örterdin. başkalarının saygı anlayışına inat kafa kafaya uyuduk diymi biz seninle.
b_ evet kafa kafaya uyurduk tabi. biz başkaydık... galatasaray-fenerbahçe maçında beşiktaş diye bağırdığında bir türlü öğretememiştim sana o gün abinin takımını desteklemeyi. sen benim gibi uyurdun, benim gibi susardın. sana hiçbişey öğretmedim aslında. ne çabukta büyüdün, onca yıl nasılda geçti.
p_ küçücük bi bal arısı sokmuştu ölücem sanmıştım akşam işten geliceksin ya akşama kadar yaşayım allahım diye dua etmiştim dün gibi hatırlıyorum, yaşım 6mıydı 7miydi bilmem... en sevdiğimdi balkondan görüp sen dahada yaklaşmadan koşa koşa karşılayıp kucağına atlamak. artık çok büyüdüm, sense küçüldün sanırım. ben seni kucaklar oldum son zamanlarda.
b_ yok yok büyümedin sen daha yaptığım 1 nisan şakasının acısını sevinçle çıkaracak kadar küçüksün sen, hem nasılda büyürsün öyle çabucak. ben biraz yaşlandım şakada bile evine gelipte kapında beklerken üşür oldum diymi? sen hiç üşümedinmi o gece bizi balkona çıkaracak kadar beklerken. camda her tık sesinde çocuklar oyun oynuyo ah şu reklam başlasın bakıcam dedim durdum o gece annene. ben bilirim senide bu kadar deli olduğunu hep düşünemem ya arabanın alarmını duyunca fırladım ne çabuk geldin uçtunmu sen kızım başka şehirlerden?
p_ PERİYİM BEN BAK ÇOK ASİ SÖYLÜYORUM BUNU. SEN BİR ATOM KARINCASIN ANNEMDE ARI MAYA... BENDE MELEZ PERİ KIZINSAM OLUCAK DİYMİ O KADAR... UÇTUMDA GELDİM 1 NİSAAAAAN...
a_ nerden çıktın sen gecenin kaçı olmuş sendin dimi o hırsız arabanın alarmını delirten. ah ah bak sıkıda giyinmemiş üşümedinmi böyle daha kış bitmedi kızım.
p_ annecim hiç üşümedim boşver ben geldim...
b_ boşuna küçük şeytan demiyorum ben sana hadi gir içeri nisanların bol olsun...'' (01/04/2005)
b_ yok yok dahada küçüksün sen daha 1e gidiyosun abin elinden tutmuş koşuyosunuz bana doğru.
p_'' o araba bizimmi abim öyle söylüyo hemde ona kırmızı diyo yanlış dimiii? bordo diye öğrendik biz o bana kırmızı dedi.''
b_'' evet bizim hemde bordo koş çağır anneni gezmeye gidiyoruz çok sevdiğin (bostanlı insan hakları) parka, bundan sonra hep götürcem hem dondurmada alcaz o kulenin tepesinde yicen tamam hadi koş koş''
a_ hiç büyümezki bu kız sen böyle yaparsan. şımardıkça şımarıyor bak söz dinletemicez. oğlumla kızımı tersmi doğurdum ben ne?
b_ büyürmü büyümezmi bilmem arabamız güzel diymi...(haziran 1992)
p_ anne, abi hadi abla gel parka gidiyoruz. egemeni kuleye çıkarıcam yazda geldi dondurmada alırız çilekli...(haziran 2009)
kalanların ardından yağmur perisi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)